kitaplarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitaplarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2013 Çarşamba

2 Kitap

Tükürdüğünü yalamak diye bir şey olmasaydı ben icat ederdim...Hangi kitaptan bahsettiğimi anlamışsınızdır.Bu kadar güzel bir dile sahip olan kitap kolay kolay unutulmaz,tabii halaa okumadıysanız.

Tükürdüğünü yalamak dedim çünkü okuduğum o kadar övgüye, yorumlara rağmen inanamadım bu kitaptan bu başarının çıkabileceğine.Çok önce almış olmama rağmen uzun süre yalnızlığıyla kaldı Ruhi'm.Neyse sonrasında bir sardım pir sardım kitaba:)
Diğer kitabım ise yine geç kalınmış bir kitap.

Kısa kısa hikaye ve mantıkalitelerden oluşan bana göre tam yolculuk kitabı.Kendisine kapılmadan istediğiniz durakta rahatlıkla inebilirsiniz:)Anladınız ne demek istediğimi zaten.
Şimdilerde okuduğum(kapıldığım)bir kitap var ki yorumu yakında...
    

26 Temmuz 2013 Cuma

Stefan Zweig-Acımak

  Yakın zamanda okuduğum son klasik kitap oldu Acımak.Aslında farkında olmadan kardeşimle yazarın iki tane kitabını satın almışız.Ben Acımak,kardeşim ise Satranç'ı.Yazarın kitaplarına yönelmeme vesile oldu bu durum.Hayat hikayesindeki acınaklı durumu öğrenmiş oldum.
Kendisi Yahudi olan Zweig maalesef Hitler döneminde yaşıyordu.1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissetmedi.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
  

Kitabı okuduktan sonra bu bilgileri araştırmıştım.Bu da kitaba bakış açımda herhangi bir değişikliğe uğramaması açısından önemliydi.
   Oldukça basit bir dille yazılmış,akıcı bir kitap.Sanırım yazarın her kitabı bu yönüyle dikkat çekmekte.En asil ve insana yakışan duyguların bile aşırısının zararlı olduğunu ve her şeyin ölçülü olanının insanı huzura ve mutluluğa ulaştırabileceğini anlamamızı sağlıyor.Ölçülü olmak insanı hatalardan koruyan en önemli tedbir olsa gerek.Tavsiye ederim...


Bu arada bahsettiğim Satranç'ı kardeşim beğenmiş.Çok heyecanlıydı diyip duruyor:)Ve aslında yabancı kitap okumanın dez avantajlarından da bahsetmeden geçemiyor şöyle ki;kitap'ın ortalarına kadar yazar bazen karakterin sadece isminden bahseder.Ve siz bazen tam tersi cinste birini hayal edersiniz.Cinsiyetini öğrendikten sonra ise yeniden şekillendirme,kafanda oturtmaya çalışma felan...Zaman zaman ben de karşılatığım içindir ki;
  Anlıyorum dedim kardeşim,gerçekten...

12 Temmuz 2013 Cuma

MADAM BOVARY




-Gönlü de tıpkı iskarpinleri gibiydi: varsıllığa dokunmuş olması, bir daha silinmeyecek izler bırakmış gibiydi. -

.............
- Emma, onu sevip sevmediğini düşünmedi hiç. Aşkın bir anda, büyük gök gürültüleri, ışıklar, şimşeklerle geleceğini düşünüyordu o. Hayatın üzerinde patlayan bir fırtına gibi, köklerini söküp, insan sistemini kuru yaprak gibi koparır yüreği uçuruma sürüklerdi. / 
Ama bilmediği bir şey vardı:borular tıkalı olduğunda, yağmur suları evlerin taraçalarında göller oluşturur. Emma içindeki güven duygusuyla öyle kalacaktı, ama aniden, duvardaki bir çatlağı farketti.....ve çatlaktan evlilikten umupta bulamadığı aşk sızdı.... 

Böyle başlıyor Emma'nın hikayesi.1850'lerde yaşanamayacak kadar maceralı.Evlilik hayatının yanlışlığını anlatmaya çalışmış yazarımız Flaubert.O devirde de epey eleştirilmiş.Kitabı okurken sürekli günümüzle de kıyasladım aslında.Artık daha doğal karşılayabiliyoruz kadın aldatmalarını...!

    Kitabın dili anlaşılırdı.Kolay okunur oldu benim için.Tabii sıkıcı yönlerini saymazsak.Yalnızca,.Aşk maceralarında kendini attığı o yüksek riskler beni epey hayrete sürükledi.
   



Sonu da pek etkileyici gelmedi mesela.Emma daha etkileyici bir sahne ile okunmalıydı(sonunu söylemiyorum).
    Zavallı Charlies(kocası) diyorum halen.O kadar saf olmak zorundamıydın?
Emma ise o kadar nefretimi kazandı ki sonuna az bile dedim:)
Ne gaddarım!

Madam Bovary'in hayalleri,arayışları,çarptığı duvarlar,son bir umutla kanat çırpışları,sonra bırakıvermesi kendini... Emma ne kadar haklıydı, ne kadar haksız okuyup karar verin; lakin.... Aşkın hiç mi suçu yoktu?....


30 Haziran 2013 Pazar

UĞULTULU TEPELER

Okuduğum ilk Batı klasik kitabıdır Uğultulu Tepeler..Diğerlerini bilmem ama sanırım iyi bir başlangıç yapmış bulunmaktayım.Okurken hemen hemen hiç sıkılmadan keyifle sonlandırdım,şimdilerde Madam Bovary'i okuyorum.Batı tarzında ilerliyorum anlayacağınız:)

Keyfime de diyecek yok hani.Buzz gibi nescafe eşliğinde, Heathclift'in kötülüklerini okurken ki gerginliğimi atmak istercesine hazırım okumaya..Roman kötülerin aşkından ibaret.Fakat iki nesil süren uzun bir dönemde geçiyor.Karanlıkların dünyası...Kitapta Heathclift'i haklı bulmak için bir sebeb aradım durdum.Elbette ki onun ki bir intikamdan meydana geliyordu.Fakat çoğu keresinde bitmiş olan intikamın devamını sağlayan kötülüklere anlam veremedim önce.Sonra bu adama sebeb arama sadece 'KÖTÜ' dedim.
Kitabın aynı adlı eseri şimdiye kadar üç kez beyaz perdeye aktarılmış.İlgisi büyük olmuş hani.
          Bana göre bir solukta okunabilecek nadir klasik kitaplardandır,en azından çevremde duyduklarıma göre:)

7 Haziran 2013 Cuma

Dostluk Ekmeği

Kitabı okuyup kendini şanslı hissedenlerdenim.İyi ki kitap satan bayanın tavsiyesine uymuşum diyorum.Üç kitap arasında gidip geliyordum vee bu nadide kitap konusunda ikna edildim.Sürekli aynı yerden alıyorum kitaplarımı,satıcıya da güveniyorum.Bu önemli bence,çünkü vakit kaybından kurtuluyorsunuz eğer aklınızda henüz bir kitap yoksa...


Yazarın dili akıcı,elinizden kitabının düşmesine izin vermiyor.Okumaktan zevk aldım ve zaman zaman duygulandığım kitaplardan birisiydi.Konu olarak bana sanki Küçük mucizeler Dükkanını anımsatsa da,Dostluk Ekmeğinde kişiler üç-beş ile sınırlı kalmıyor.Amiş ekmeği ile tanışan bütün Avonlulardan bahsediyor.
Dostluk Ekmeği basit bir hikaye değil. Yani herkes ekmek pişiriyordan ibaret değil. Ekmek sadece lezzetli bir araç olmuş bu hikayeyi anlatmak için. Aile ilişkilerine, ikili ilişkilere değinen bir roman. Bu nedenle zaman zaman duygulanmamak elde değil. Özellikle oğlunu kaybeden bir annenin hissettiklerini okurken.
Kitap tasarımını ayrıca çok beğendim.İçeriği ile oldukça uyumlu,renkli ve sıcacık ekmek duygusuyla içinizi ısıtıyor..
Bu arada sürekli leziz Amiş Dostluk ekmeğinden bahsedilince canınızın çektiği oluyor haliyle..Darien Gee bunuda düşünüp kitaba tarifini iliştirmiş.Üstelik çeşit çeşit.Mutlaka denemek istiyorum:)


22 Mayıs 2013 Çarşamba

SERENAD ve KLASİK MÜZİK'E İLK ADIM ATIŞIM

Serenad kitabını sevgili Seyhan'ın blogunda yorumunu okuyup mutlaka kumalıyım demiştim zamanında.Biraz fazla uzun sürdü sanırım ama olsun sonuçta okudum mu ?-Okudum :)


Kitap hakkında yorum yapmacağım Seyhan'ın bloguna yönlendiriim sizi zira onun yorumları kitabı alıp okumanıza yetecektir:) http://seyhandan.blogspot.com/2012/05/ilyas-habr.html

       Ben aslında bu Serenad ın bana kazandırdığı klasik müzikten bahsedeceğim.İtiraf ediyorum şimdiye kadar hiç dinlememiştim.Fakat yine bir kayıp olarak görmüyorum çünkü yine kendi isteğimle dinlemeye başladım:)Sizde benim gibiyseniz önyargılardan kurtulmanın tam zamanı,çünkü kısa bir araştırma yaptım ve bakın klasik müzik ne kadar yararlıymış bünyemize(bu da yalnız bitki tanıtımı gibi oldu hihii)
    
        Ders çalışırken, arabamızda ya da iş yerimizde Mozart,Vivaldi,Beethoven,Pachabel,Schubert ve Bach gibi bestecilerin müziklerini dinlemenin yararları saymakla bitmiyor.öyle ki stresten uzaklaşmak,disiplinli olmak,öğrenme kapasitemizi geliştirmek için klasik müziğin yararlı olduğunu söyleyen uzmanlar,araştırmaların da klasik müziğin yararlarının gözler önüne serdiğini belirtiyor(yani tescilli:)) Öğrencilerin ders çalıırken müzik dinlemesi de yararlı.Mozart'ın eserlerini ve belirli Baork parçaları(dakikada 60  vuruşluk tempolarla kaydedilmiş olanlar)dinleyen öğrencilerin daha sakin oldukları,daha uzun çalışabildikleri,öğrendiklerini daha uzun süre anımsayabildikleri ve okul hayatlarında da daha başarılı oldukları gözlenmiş.
Araştırmalara göre doğru tempoda kaydedilmiş klasik müzik özel parçaları,en yüksek öğrenme için beynin sağ ve sol bölümlerini harekete geçiriyor.Müzik beynin sağ tarafını harekete geçirirken ,çocuğun okuduğu ya da sesli söylediği sözcükler sol tarafı harekete geçiriyor.Bu da öğrenme yetisini en az 5 kat artırıyor.Beyindeki  kan dolaşımını hızlandırarak hücrelerin yenilenmesini sağlar.Yeni lisan öğrenmeyi kolaylaştırır.Ayrıca kişinin daha akıcı konuşmasını sağlar.Psikolojik rahatsızlıklarda ise fizik tedavi yöntemi olarak kullanılırmış.
    Bu kadar faydasını okuyup anladıktan sonra bir klasik müzik iyi gider değil mi?Benim kitapta okuyup(Serenad bestesini) merakla araştırdıktan sonra çok sevdiğim, Schurbert-SERENAD çalsın...

Keyifli tınılar....

24 Haziran 2012 Pazar

Cümle Kapısı

  Kitap okurken kendimi kaybediyorum ben.Zamanı yitiriyorum,kelimelerin arasında yaşıyorum adeta.Benim için hayatta soluklanmaktır kitap.Ormana gidipte ciğerlerine oksijeni bile isteye çekersin ya hani,işte buna benzer okumak.
  Yine bir solukta okudum Nazan Bekiroğlu'nun Cümle Kapısı adlı eserini.Tersten başladım onun eserlerini okumaya.)Önce La ile tanıdım Bekiroğlu'nu.


Şiirsel anlatımdan pek hoşlanmadığım halde severek okudum La'yı.Sonra Yusuf ile Züleyha ile devam ettim


Öyle ki yine elimden bırakamadığım bir kitaptı.Ve az evvel bitirdiğim sözü getirmek istediğim kitap;Cümle Kapısı


Açıkçası  başlarında beni pek sarmadı bu kitap.)Anlatımı mı ağır geldi nedir?Farklı kelimelerle boğuştum durdum,öyle ki tam da yanıma bir edebiyat sözlüğü felan mı alsam artık diye düşünmeye sevketmişken,ben mi anlamaya başladım dilinden yoksa yazar mı benim anladığım dilden konuşmaya başladı bilmem ama tutuldum kitaba.Zamanlar arası bilgi yolculuğuna çıkmış gibiyim.
Çok okudum dünya klasikleri  yazarlarının bir zamanlar nasıl zorlayıcı şartlardan geçtiğini, içinde bulundukları psikolojik dengesizlikleri.Bu kitapta da işte onlardan geçişler başlıyor kısa kısa ve ta ki cumhuriyet dönemine,günümüze kadar geliyor.Biraz bildiğim şeylerin yazar tarafından yorumlanması hoşuma gitti.
   Aslında ben okuduğum eserlerde yazarın iç dünyasını kavramaya çalışırım hep,yazılarından da belli olur zaten çok da zor değil:)))Nazan Bekiroğlu'nun da inançlı yapısı hep dikkatimi çekti.İnsana geçmişten ve günümüzden örnekler veriyor alıp götürüyor başka diyarlara,fakat gerektiği yerde dur!da dedirtebiliyor.Kendi varlığını da daha güzel hissetmemi sağladı tabii bu yönü.
      Kısacası okunacak bir kitap,iki günde bitirdim.İlk günde bitirebilirdim ama dedimya başları sıktı bıraktım,ikinci gün elime aldım gerisi de geldi



12 Haziran 2012 Salı

Gece Evi Serisi(P.C.Cast&Kristin Cast

Gece Evi Serisi vampir serilerinin en ilgi çakenleri arasında yer alıyor.
Ben de geçen yaz bitirdim.Genellikle gençleri okuma kitlesine alan bu seri, çok çok da tutan bir seri değil aslında.Kitaplar çok hızlı okunuyor, hatta ne zaman yarıladığınızı bilemiyorsunuz.Lakin bazı yerlerinde karakterler birbiri arasında öyle geyikler  yapmaya başlıyorlar ki, kitabı bırakma ve gıcık olma evresine  geçiyorsunuz. Tam o durumdayken öyle bir aksiyonla hızlanıyor ki, sonunda mutlaka diğer kitabı merak ettiriyor.
  Fakat tam heyecanın ortasında biten kitabınızın hemen diğer serisini alıp kalan maceraya devam etme hayaliniz her defasına suya düşüyor.Zira her yeni kitap bir öncekinin özetini o kadar uzun geçiyor ki bayıyor sizi resmen.Tamam özet,seri kitaplarda vazgeçilmezdir,ama bu seride sanki seri uzasın diye kitabın yarısını özet alındığı hissini veriyor insana.
Yukarıda görmüş olduğunuz okuldan yazar ilham almış,zaten kitap sadece okulda geçtiğinden bu en önemli kısmı oluyor:))Aslında Tulsa Cascia Hall kampüsüymüş.
Bu kadar kötü taraflarından bahsederken iyi yanlarını da es geçemicem.Yoksa nasıl okurdum ki serisini sonuçta değilmi?Kitap kendini okutuyor işte.Serinin 9.kitabı da yakında raflarda yerini alacak.Bakalım neler bekliyor gece evi severlerini.Ayrıca beyaz perdeye dökülecek bir film,hatırlatiyim.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Elif Şafak'tan inciler

İlk olarak Elif Şafak'ı Firarperest kitabıyla tanıdım...
Bir arkadaşımın tavsiyesiydi,oku kendinden bişeyler bulacaksın demişti.Bendeki firarperestliği ilk o keşfetmişti sanırım.)Okudum ve hayran kaldım bu kadının inci gibi dökülen sözlerine.Nasıl güzel, sade ama marjinal bir anlatımdır dedim ve kendimi buldum bu kitapta.

     Sonra gerisi geldi kitaplarımın.Aşk ile devam ettim
Benim gözde kitabım ne diye sorarsanız ARAF olacak.İnsanın içinde yaşattığı korkuları ve depresyonu o kadar iyi anlatmıştı ki,tadına doyamadım diyebilirim.Hele  sonu öyle etkileyici ve kitabın temasını öylesine güzel tamamlayan bir sondu ki....Diyecek kelime bulamıyorum

Yeni kitap piyasaya süreceğini öğrendiğimde merakla bekledim.Farklı bir kitap kapağı beklediğini söylemişti hayranlarını.Erkek kılığında çıktı karşıma sonra.Sanırım İskender rolüne fazla kaptırmıştı kendini.)Romanın kapağı kadar içeriği de ilginçti.Sürükleyiciydi benim için

En son okuduğum kitabı ise Siyah Süt...Nerden elime geçti de aldım anlamıyorum halen.Depresyona soktu beni.Çok sıkıldım bu kitaptan öyle ki hatırlamak bile istemiyorum.Zaten Elif Şafak da böyle olmasını istemişti,okunsun ama hemen unutulsun....Unuttum bile,sahi adı neydi ki:)))

 

sema'nın günlüğü Template by Ipietoon Blogger Template | Gift Idea